26 Şubat 2010 Cuma

Manzara iyi de işin duygusu nerede?


King Kong gibi Cennetimden Bakarken de, neden göründüğü kadar harika olmadığını merak ettiren, duygusuna yeterince yoğunlaşılmamış, manzaranın ardına yeterince çalışılmamış bir film
CENNETİMDEN , iki ayrı dünyadan oluşuyor. Cennetin kıyısındaki 'ara dünya', 'new age' felsefesi ya da 'psyhcedelic' sanatın estetiğiyle hayal edilmiş bir yer: Pastel renkler, mükemmel çayırlar, her şeyin içinde yüzdüğü bir gökyüzü. Haleler ve hüzmeler. Alt katta, yerküre üzerinde, 14 yaşındaki Susie Salmon'un (Saoirse Ronan) cinayetinin araştırıldığı, parlak bir 70'ler Amerikan banliyösü var. Susie, olan biteni yukarıdan seyrediyor; bazen geride kalanlara varlığını hissettirdiği bile oluyor. Babası (Mark Wahlberg), katili (Stanley Tucci) yakalamayı takıntı haline getirirken, annesi (Rachel Weisz), kaybını bilinçaltında bir yerlere kilitleme çabasında. Onların serbest kalmasının tek bir yolu var: Susie'nin intikam tutkusunun sönmesi ve yeryüzünü tamamen bırakmaya hazır olması. Peter Jackson'ın, tanıdık ekibi Fran Walsh ve Philippa Boyens'le birlikte Alice Sebold'un romanından yaptığı uyarlamaya bakarsak, Yüzüklerin Efendisi'nin prodüksiyon odaklı film yapım anlayışı, yönetmenin hala biraz üzerinde. King Kong gibi Cennetimden Bakarken de, 'neden?' göründüğü kadar harika olmadığını merak ettiren, belki de duygusuna yeterince yoğunlaşılmamış, manzaranın ardına yeterince çalışılmamış işler. Seyirciyle, Jackson'ın B-filmlerindeki kara mizahın veya Cennet Yaratıkları'ndaki dramanın yerine geçecek kadar sıkı bir bağı yok filmin. "Mükemmel dünyasına hapsolmuş" Susie'nin bakışına tabi olduğumuz için, geride kalanlara onun gibi camın ardından bakıyoruz. Bu filmin hem tutarlı hem de 'içine almayan' tarafı. Yaşayanların duygularını, cinayeti araştırmak, kaçıp gitmek gibi eylemleri üzerinden tahmin etmemiz ve yeryüzündeyken, temelde katilin yakalanmasıyla oyalanmamız gerekiyor. Serseri anneannenin (Susan Sarandon) gönlü hafif komedisi ise, kendi başına ortada duran bir şey. Susie'nin yaşadığı dehşete birebir tanık olmayışımız, anlaşılır. Ama kederinin karanlık tarafına daha yakından eşlik etmenin, filmdeki ferahlığa da katkısı olabilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder