7 Temmuz 2010 Çarşamba

Anlamak

Gün geçtikçe mi zorlaşıyor yoksa hep mi zordu insanları anlamak kestiremiyorum. Herkesin kendine özgü bir meşgalesi var. Ve herkesin hayatı kendi meşgalesinin etrafında örülüp yumak oluyor.
***
Bencil hislerimiz, isim kaygılarımız, ayak kaydırma, mevki kapma çabalarımız bu denli lekeli değildi sanki çocukluğumda. Ya da babam bana göstermemek için dünyanın çirkinliğini, elinden gelini yaptı.
***
Zaman ağlamamayı öğretiyor en çok, ya da yalandan ağlamayı, temelde ağlama güdüsünü kontrol altına almayı öğretiyor yani. Öyle insanlar tanıdım ki yirmi dört saat gözlerinde yaş. Öyle insanlara tanıttım ki kendimi, içim hüzün dağı, yüzümde gereksiz bir tebessüm.
***
Çoğu insan böyledir aslında caddelerinde şehrin. Kimi bilmem kaç milyonluk takım elbisesinin içinde cebinde olmayan paraların hüznüyle yürür. Kimi el uzatır, ağlar, gözyaşları döker, şehrin birçok yerinde daireleri vardır yalnız.
***
Biz yanından akıp giderken hissedemeyiz mesela yüzündeki yüz yıllık yorgunluğu banklara çökmüş adamın. Oda bizim mutluluğumuzu hissedemez belki iki yüzlü gözyaşlarımızın arasında.
***
Her geçen gün daha bir büyüyoruz zamanla paralel, yüz misli hızlı büyüyor entrikalar. Her aldığım nefesten sonra düşünmeden edemiyorum. Acaba bugün hangi yalan, acaba bugün hangi oyun, hangi kazığı öğretecek bana hayat.
***
Hangi anlamını bin bir musibetle gösterecek acaba insanlar, merak ediyorum her geçen gün.
***
Anlamak zor, anlamak imkansıza yakın, acıyla bir.
***
Nazım Usta boşuna söylememiş;
***
annelerin ninilerinden
spikerin okuduğu habere kadar
yürekte, kitapta, sokakta
yenebilmek yalanı
***
anlamak sevgilim
o ne müthiş bahtiyarlık
anlamak gideni ve gelmekte olanı...
***
Aldatırım zamanı, ruhumu aldattığım gibi. Hala üç yaşında çocuğun koşuşturmasıyla yürürüm sokaklarda, kimse görmez.
***
Yedi yaşında bir çocuğun, sadece yedi yaşına özgü hüznünü, yirmi küsür senedir taşırım üstümde zamana sezdirmeden. Her an yanıbaşımdan kaçıp gidecekmiş gibi gelir insanlarım. Tıpkı asla kaçmasını istemeyen hüznü gibi yedi yaşında bir çocuğun, anne ve babasının.
***
İyice saplandım çocukluğuma. Tam ortasından, yedi yaşından mıhlandım mahmurluğuna.
***
Artık asansöre tek başıma binemiyorum. Ve yalnız başıma dolaşmamam için sokaklarda, sıkıskı tembihliyor dostlarım. Korkak yürüyorum caddelerde. Ellerimi göğsümde kavuşturup, üşümediğim halde titriyorum. İki adımda bir arkama bakıyorum mesela. Ya da gündüzleri başımı kaldırıp uzun uzun, rahat rahat yürüyemiyorum.
***
Sabah erkenden evden çıkıyorum, ortalıkta kimseler olmadan gizlice gazeteye geliyorum. Gün boyu bilgisayar ekranına köle, gün boyu laptop kapağının arkasına saklanıyorum.
***
Gelen giden oldu mu içimi bir huzursuzluk kaplıyor. Aylarca zindanlarda kalmış köleler gibi hissediyorum kendimi. İletişim kuramıyorum. Konuşamıyorum.
***
Yedi yaşında bir çocuğun ruhunu ve asla gülmeyecek bir palyaçonun pastel makyajını taşıyorum üstümde.
***
Bunlar yazılmamalı, açık verilmemeli, duygular belli edilmemeli biliyorum. Çoğu kez uyguluyorum bunu. Çoğu kez “sözde” neşeli, “sözde” sevecen davranıyorum. Ama artık yeter. Ama artık bir yere kadar. Rol yapmadan yaşamak istiyorum.
***
Ama ne çare..
Yaşanmıyor,
Olmuyor,
Hüzün dolu yüzüm,
Gülmüyor..
Bir role adıyorum kendimi mutlu, ömrüm rolümle paralel ilerliyor.

Umarım


Birkaç satır birkaç kelime.. Yokluğundan arda kalan saatlerde yazılan bir şiir, sensiz içilen bir şarap.
Yüreğim büyüyor sensiz..,,
Gecelerimden sıyrılmak istiyorum artık.
Artık uyanmak!
Ama nafile,
Bir çare yollardan kaçıyor gibisin. İçimde tarifsiz bir acı. Betimlemesi imkansız bir merak. Umarım ve belki. Gelir gelmekte olan, sever sevmekte olan..

26 Haziran 2010 Cumartesi

Timur Selçuk - Güneşin Sofrasında Söylenen Türkü



Bir sevda geçiyor avuçlarımdan.
Parmaklarım arası sımsıkı yumulu!
Her saniyeni yaşamak,
bütün moleküllerini tatmak istiyorum..
ve tabi mücadele aşkıyla..!

25 Haziran 2010 Cuma

yaşıyorum kadın.. arsız ve umarsız bir çocuğun gözlerinde yaşıyorum!
Her anımda, her günümde, dünümde yarınımda.. suretin fehmimde..

Şevval SAM - Kapıldım Gidiyorum



ve bir kadeh rakı.. ufak bir dilim beyaz peynir.. birde yarin hoş sesi.. yaşamak !

Turkish Music from 18th century - Yine bir gülnihal

dinlenmeli hüznü şarkının.. ve geçmişin saflığı.. 1700'lü yıllar.. :)

20 Haziran 2010 Pazar

Çocuk

pencerenden bakma denize,

inanırsın güzel olduğuna mavilerin.


Özdemir Asaf

***

Çocuksun çünkü sen. Sadece çocuk. Gözlüklerin olmadan, anlayamazsın hayatı. Ya da yaşayamazsın anlamıyla.

***

Bütün bağların, çocukluktan kalma senin. Yaşamaya dair neyin varsa çocukluktan artmış hayatına. Hala 13 – 14 yaşlarında nazlı bir kız çocuğun. Hala hiçbir sorumluluğun, hiçbir kararın ve hiçbir adımın yok geleceğe dair.

***

Sana kızgınım, kırgınım. Çünkü her şeyin, her saniyen sahteydi benim için. Her dokunuşun, istemsiz, sarhoş sevgi sözcüklerin sahte!

***

Şimdi suspus hayaller içinde tenin. Bir tek kelimeni bile esirgiyorsun, edepsizce. Sessizlik sır saklamaz bilmiyorsun. İnsan konuştukça örter üstünü yalnızlıklarının, çocuksun anlamıyorsun.

***

Bir hayal kur. Elimi tut,

Bir cümle söyle,

İçinde yalan olmayan tek bir cümle..

***

Sen çocuksun, sevgiye muhtaç ve bencil. Kendi mutluluğun için destanlaştırabildiğin kelimelerini, yine kendi mutluluğun için aniden öldürebiliyorsun.

***

“Bana izin ver. Zaman ver. Kendimi toplamalıyım..” Peki ya ben?

***

Neyse, ben bencil olmamalıyım. Adına yazılar yazmamalı, seni hatırlamamalıyım. Adının hala içimdeki sızısını bilmemelisin sen. Üzülmemelisin ben sebepli. Sadece kendimi değil, düşünmeliyim seni de. Hem hala değimliyim ben, umarsızca beklemelere köle edilen? Her ne kadar gidiyorum desem de buradayım, üzülme. Geldiğinde, çok arama.. bekleyeceğim sözümde!

Politika

Politika var mı doğada? Soru bu! İnsanlara ait olan bir özellik; yerküre ve kara parçalarını anlaşmalarla sınırlayıp 5 kıtayı 200 devlete bölmüşler. Ve bunları yöneten kişiler politikacı sayılıyor.

***

Dünya üzerinde yegane amaç hiç bitmeyen insan saltanatı içerisinde, “sözde” devlet çıkarları adına 200 devleti yöneten kişilerin ve onlara tama edenlerin ve onların ailelerinin ceplerinin dolması, günlerinin geçmesi, rahatları ve geleceğe isim bırakacak birkaç “resmi tarih”e imza atmaları.
***

Çocukluğumun haylazlık fazlası zamanlarında televizyonlarda nutuk atan insanları düşünürdüm. Onlar gibi konuşabilmek için yemek masasını önüme çeker ve başlardım nutuğuma! “Babalar işe gitmeyecek. Çocukları babalarını görebilecekler. Babaların parası olacak, çocuklarına oyuncak alacaklar”

***

Benim oyuncaklarım vardı. Ama olmayanları görüyordum ve babasını haftada bir iki saat görebilen arkadaşlarımın anlattıklarını dinliyordum. Benim için en büyük sorundu babanın eve ve çocuğa vakit harcayamaması o günlerde.

***

Aslında salt olarak politika yapıyordum ve fakat reel değil. Aşırı ütopik!

***

Ama neye ve kime göre ütopik?

***

Geçen gün bir okurdan mail geldi. Beni aşırı komünist olmakla ve solculukla, kendince suçluyor. Oysa ben hiç komünistim demedim? Yahut solculuğumdan ahkam kesmedim.

***

Soldan bakan birkaç yazı yazdım doğru. Eleştirdiğimde oldu fakat solu.

***

Sorun bu işte. İnsanların aklına mıhlanan ve lekelenen terimler.

Benim bütün amacım terimleri yok edebilmek halbuki. Ne sol, ne sağ. Hiçbiri umrumda değil. Sadece politika istiyorum. Çocukluk sorunlarından farklı, sadece yaşamak odaklı politika.

***

İnsanın insana olan saltanatının son bulması için üretilecek olan politika. Kendi elit kesimini yaratmayacak politika, eşitlik diyerek, halkın eşitliğinden sonra yönetimin bir basamak üst olmasını sağlamayan politika.

***

Günümüzde vatandaşlık yapay bir etiket gibi kalıyor. Parlamentoda “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” denmiyor mu?

Peki ya millet hangi meclis lokantasında bir çorbaya 50 kuruş ödüyor? Yahut hangi millet mensubunun gemiciği, bilmem kaç dönüm tarlalarda yetiştirdiği mısırı ve patatesi ihraç etmesinde öncelik sağlayacağı “politikacı” babası var?

***

Politikalar, insanın insana olan köleliğini ve düzenin işlevselliğini yitirmemesi için halkın önüne atılması gerekli birkaç sosyal yem yasasını yaşatmaktan başka ne halta yarıyor ki insanlığın varlığından bu yana?

***

Bir şey var görüyorum,

Bir şey var biliyorum diyordu şair,

Ve fakat konuşamıyorum..,

Konuşsam,

Asırlarca zindan.

Konuşsam “Komünizm Propagandası”

HHH

Peki tamam sustum, bırakalım sürsün, insanın insana hiç bitmeyen hegemonyası.