8 Şubat 2010 Pazartesi

hayal - gerçek

Bugün hayal kuralım istedim. Oturalım yaprakları boğaz sefasında bir ağacın gölgesine. Geleceği düşünelim. Geçmişe sövüp, umut diyelim. Elbet alacaktır hak ettiğini, emeğinin getirisini işçi. İşçiyi düşünelim dedim. Günde 18 saat çalışanı, evinde üç boğaz açlığın eşiğinde bekleyeni konuşalım istedim bugün.

Bugün hayal kuralım istedim ve yarım kaldı soluğum. Güne lanet ettim. İçtiğim şaraba, sevdiğim kadınlara, gereksiz mutluluklarım ve gereksiz hüzünlerime.. her şeye lanet ettim hayatta karın doyurmanın, bir parça ekmeğin yanında lüks sayılacak ne varsa hepsine bin kere lanet ettim. Bencilliğimi ve bencilliğini gördüm insanların ve gözleri açlıktan kızarmış bir köpeğe acıyan insanların hayvan suretinde şefkatini gösteremediklerini anladım karnı aç olanlara. Açlığın bile ayrımı vardı. Ve dünyamda insanlar kendi ırklarıyla ölümcül bir rekabet içinde, kendi ırklarına asla acımazlardı. Gördüm. Acıdı içimde bir yer. Tam şuram, sol yanım. Ağladım

Sonra çabalamak istedim ama ne için? Kendi bataklığımda ne kadar çabalayabilirim ki? Belki bilgisayarımı satarım, telefonumu, kameramı. Ama birkaç günlük doygunluktan sonra beni de aç yapmaz mı çabam? Ne kadar çırpınırsam çırpınayım ben, daha dibe çekilmez mi beden? Daha büyük bir umut lazım. Daha büyük bir eylem. Daha büyük tepki, olana olmayana.. Kurutmalı bataklığı kökünden. Hem bilinmeli ve yankılanmalı defalarca. Fayda yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!

Bugün hayal kuralım istedim. Olmadı. Gerçekler hayallerin yanında daha bir kor, daha bir sıcaktı. O halde önce gerçekleri anlatmalıydı. Anlattım. Şimdi hayalleri gerçek kılmada gerek insan. Şimdi umutla, şimdi mücadele. Ankara’da Tekel’de, İstanbul’da Ayzi Moda da, İgdaş’ta, Aka deri sanayinde, Sega otomotivde, Asil çelikte, Asemat’ta.. ve daha nicelerinde koşacak günler emekten yana.. Nede çok duyulur oldu Can Yücel’in mısraları, ne yakışıyor güne.. hatırlayalım:

hava döndü işçiden işçiden esiyor yel
dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı
bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel

tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark
ve durdu muydu birgün bu kör, avara kasnak
bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak
sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel

köylükler uykusunda döndü dönüyor sola
güne bakıyor bebek büyüyen yumruğuyla
başaklar gövderdi bak başkoydular bu yola
şaltere uzanıyor Allaha açılmış el
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel

senlik-benlik bitip de kuruldu muydu bizlik
asgari ücret değil,hür ve günlük güneşlik
bir Türkiye olacak aldığın son gündelik
halk kalacak geride bitince bu zalim sel
hava döndü,işçiden,işçiden esiyor yel

tarihle yürüyenler,tarihle adım adım
safları sıklaştırın tarihle hızlanalım
lakin hızlandık derken,kolu dağıtma sakın
başları bozuklar var şimdi bize tek engel
hava döndü,işçiden,işçiden esiyor yel

sen ki ferhatsın işçi günün senin gelecek
indir külüngün indir,del,şu karanlığı del
del ki dağlar ardından önümüzde bir çiçek
gibi açsın aydınlık tekmil olunca tünel
hava döndü işçiden işçiden esiyor yel
--

uur

Türk Eğitim -Sen'den Öğrenci Andı Tepkisi


Türk Eğitim -Sen'den Öğrenci Andı Tepkisi

Türk Eğitim -Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun Öğrenci Andının Kutsal Bir Metin Olmadığını, Değiştirilebileceğini Söylemesine Tepki Göstererek, "Bu Noktada Amaç Nedir, Bu Tartışmayı Gündeme Getirerek, Kime, Neye Hizmet Edilmektedir?" Dedi.

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun öğrenci andının kutsal bir metin olmadığını, değiştirilebileceğini söylemesine tepki göstererek, "Bu noktada amaç nedir, bu tartışmayı gündeme getirerek, kime, neye hizmet edilmektedir?" dedi.

Koncuk, yaptığı yazılı açıklamada, Çubukçu'nun, "Aslında bu 1934 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından kaleme alınmış bir şey. Bu dönemin Milli Eğitim Bakanı da farklı bir şey koyabilir belki. Ben de bir şey yazayım" dediğini hatırlatarak, şunları söyledi:

"Eğitimin temel sorunlarını çözmek için hiçbir adım atmayan, atanamayan öğretmenlerin feryatlarına kulak tıkayan, sözleşmeli öğretmenlere verdiği sözü bile yerine getiremeyen Çubukçu'nun, öğrenci andıyla ilgili hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan açıklamalar yapması düşündürücüdür. Çubukçu, dönem dönem öğrenci andı ile ilgili tartışmanın fitilini ateşleyerek, öğrencine andına düşmanlık duyan, öğrenci andıyla ilgili problemleri olan kesimin sempatisini kazanmaya çalışmaktadır. Bu noktada amaç nedir, bu tartışmayı gündeme getirerek, kime, neye hizmet edilmektedir? Bakan bu soruların cevabını bir an önce vermelidir."

Koncuk, öğrenci andındaki Türklük kavramının, Anayasa'da yer aldığına değinerek, "'Ne Mutlu Türküm Diyene' ifadesi bir ırka mensubiyet olarak değil, vatandaşlık anlamında kullanılmıştır" diyerek şunları kaydetti:

"Çubukçu'nun öğrenci andını kendisinin yazabileceğini iddia etmesi de ayrı bir tartışma konusudur. Bir Milli Eğitim Bakanının öğrenci andını yazabilmesi için ciddi bir birikime sahip olması gerekmektedir. Bakan Çubukçu, eğitimin sorunlarına bile hakim değilken, Bakanlığı bürokratları elinde oyuncak haline getirilirken, eğitim ile ilgili başarı ortaya koyamamışken, öğrenci andını nasıl kaleme alacağını doğrusu merak ediyoruz."

Koncuk, Türkiye'de bazı çevrelerin Cumhuriyet, Atatürk ve milli değerlerlere art niyetli yaklaştıklarını belirterek, "Bugün öğrenci andını değiştirmek için harekete geçenler, yarın İstiklal Marşımızı değiştirmek için harekete geçecektir" dedi.

Koncuk, Çubukçu'yu, Milli Eğitim Temel Kanununda ifade edilen amaçlara hizmet etmeye, birlik ve beraberliğe sahip çıkmaya davet ettiklerini bildirdi.

İzmir'de Küçük Öykücüler Ustalarla Buluşacak


08.02.2010- İzmir Büyükşehir Belediyesi, 14 Şubat Dünya Öykü Günü'nü, Öykü İşlikleri'yle Kutlayacak. Yazma Tekniklerinin, Kurgulama ve Üretim Süreçlerine İlişkin Örneklerle Anlatılacağı İşlik Çalışmaları, Özellikle Çocuk ve Genç Öykücüler Yetiştirilmesine Yönelik Önemli Bir Etkinlik Olacak.

08.02.2010- İzmir Büyükşehir Belediyesi, 14 Şubat Dünya Öykü Günü'nü, Öykü İşlikleri'yle kutlayacak. Yazma tekniklerinin, kurgulama ve üretim süreçlerine ilişkin örneklerle anlatılacağı işlik çalışmaları, özellikle çocuk ve genç öykücüler yetiştirilmesine yönelik önemli bir etkinlik olacak.

Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi'nde, 13-14 Şubat 2010 tarihlerinde, düzenlenecek Büyükşehir Belediyesi Öykü Günü'nün onur konuğu yazar Ayla Kutlu, Öykü İşlikleri'nin ana teması ise "Çocuk ve Öykü" olarak belirlendi. İşliklere Dinçer Sümer, İmren Erşen, Ahmet Önel, Gönül Çatalcalı, Zeliha Akçagüner, Gülseren Engin, Savaş Ünlü, Hülya Soyşekerci, Ferda İzbudak Akıncı, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Birsen Ferahlı, Mavisel Yener, Faruk Şuyun ve Turhan Günay gibi isimler de katkı yapacak. Geçen günlerde yaşamını kaybeden İzmirli gazeteci, yazar ve şair Dinçer Sezgin'in adı da etkinlik süresince yaşatılacak. Ayrıca onur konuğu Kutlu adına, "Ayla Kutlu Öykücülüğü" adlı bir açık oturum da düzenlenecek.

hergün bir şair (Orhan Veli Kanık)


İstanbul'da doğmuştur (1914) . Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti şeflerinden Veli Kanık'ın oğludur. İlk öğrenimini Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmında yapmış, dördüncü sınıfı burada tamamlamış (1925) , ilkokulu Ankara'ya gittikleri için Gazi İlkokulu'nda bitirmiştir (1926) . Daha sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı girmiş, burayı bitirdikten sonra (1933)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girmiştir. Ancak Fakülte'yi bitirmeden Ankara'ya dönmüş (1936) , PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosu'na memur olarak girmiştir. Daha sonra askere gitmiş (1942-1944) , terhis olunca da Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na girmiştir. Reşat Şemsettin Sirer'in Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmesi üzerine, Bakanlığa egemen olan 'tutucu havaya uyamayacağını anlayarak' görevinden istifa eder.

Türk yazınında olduğu kadar dönemin düşünce yaşamında da önemli yeri ve etkisi olan Yaprak dergisini yayımlamaya başlamış (1 Ocak 1949) ,28 sayı çıkarmıştır. Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday'la birlikte, Nâzım Hikmet'in serbest bırakılması için üç gün açlık grevi yapmış (1950) , eylem geniş yankı uyandırmıştır.

Ankara'da bir gece sokakta Belediye'nin açtırdığı bir çukura düşmüş, başından yaralanmış (10 Kasım 1950) , iki gün sonra da İstanbul'a gitmiştir. İstanbul'da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştır (14 Kasım 1950) . Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş, ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20'de hayata gözlerini yummuştur (14 Kasım 1950) .

36 yaşında, en verimli çağında ölen Orhan Veli, özgeçmişini, şiirine içselleşmiş olan humour'uyla şöyle özetlemiştir: '1914'te doğdum.1 yaşında kurbağadan korktum.9 yaşında okumaya,10 yaşında yazmaya merak sardım.13'te Oktay Rıfat'ı,16'da Melih Cevdet'i tanıdım.17 yaşında bara gittim.18'de rakıya başladım.19'dan sonra avarelik devrim başlar.20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim'.

Yazın Yaşamı

Orhan Veli'nin edebiyata ilgisi daha ilkokul sıralarında başlamış, lise öğrencisiyken Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile arkadaş olmuş, bu dostluk Türk şiirinde bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Lise sıralarında öğretmenleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melul Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu'nun yakın ilgisini görmüştür. Lisede Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le Sesimiz diye bir dergi çıkarmıştır. Orhan Veli, daha ilk okul beşinci sınıfta iken yazmaya başlamış, ilk öyküsü, eski yazıyla yayımlanan Çocuk Dünyası adlı dergide çıkmıştır. Orhan Veli'nin düzyazıdan şiire dönmesinde, kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata'nın etkisi olduğunu bildirmektedir kardeşi Adnan Veli. Kanık'ın ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik'in teşvikiyle Varlık dergisinde yayımlanmış, şair bu şiirlerin bazıların Mehmet Ali Sel imzasını kullanmıştır. Kanık, dönemin İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerinde de yazmıştır (1936-1942) .

Orhan Veli, Moliere'den Rimbaud'ya La Fontaine'den Musset'ye uzanan bir çok da çeviri yapmıştır.


-----------------------

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum

Orhan Veli Kanık