4 Şubat 2010 Perşembe

peygamber(!)

“Yumruklar havada uçuştu” diyordu bugün okuduğum bütün gazetelerin manşetlerinde ve kimse bahsetmiyordu bu soğuk havalarda sokakta kalan tekel işçilerinden! Oyu verenlerden daha çok ilgi çekiyordu oyu alanlar çünkü para onlardaydı ve tabi söz söyleyebilme hakkı..

Onlardı yaratan kimilerine göre ve pekte haksız sayılmazlardı hani.

Peygamber ilan edilen bir başbakana sahip olmak nasıl bir duygu hiç merak etmemiştim, hissetmek zorunda kalınca anladım. Saman altından nice barajlar dolduran devletim, hükümetim(!) alttan alta öyle işlemişti ki sözde ılımlı islamını, kimse farkında değildi gizliden gizliye yahut uluorta ilan edilen şeriatın.

Hem kim ne şikayet edebilirdi ki? Bir peygamberimiz vardı ve peygamberler cinsel hayatlarıyla ilgili kitapları yazmaktan çok kavimlerini kollarlardı(kitlelerin gözünde..). ve hunharca katledilirdi peygamber saydamlığında pisliği gören insanlar..

Bir peygamberimiz vardı ve kendi kitabını yazmak üzereydi. Öyle ya bütün yayın organları onun elindeydi, isa’yı öldürmüş, davut’u dövdürmüştü. O ne isterse o olurdu. Pardon tanrı’sı ne isterse o olurdu. Ve onun tanrısını görenler, inkar edenler öldürülüyordu(!). şimdi mi?

Şimdi her şey uluorta ve fakat durmuyor yaradan. Bayrağında onlarca yıldız ve enine çizgiler. Peygamberi artık Mesih ilan etmiş kendini, mirası koltuğunda belirmiş, belirecek onlarca peygamber. Yaşıyorum diyebilmek bile lüks olmuş hani. Haiti’de onlarca insan ölmüştü bir zamanlar. Bir zamanlarda madenlerde göçükler, ölüler, ağır yaralılar. Şimdi keşke bir madenimiz olsa da çökse üzerimize.. en azından yaşayanlarımız olur içimizden. Böyle kömürden, böyle kara, böyle para kokusundan muzdarip bir dünyada sadece peygamberler ve müritleri yaşar, anladım(!).

Yumruklar hiç dinmeyecek.

Ve bu soğuk havada, Ankara’da kimler ne için sokakta bilinmeyecek.

Gazeteler seçilenleri yazacak seçenin çilesinden çok.

Ve öyle korkuyorum ki..

Sanırım güzel günler,

Hiç gelmeyecek!

Uur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder