6 Şubat 2010 Cumartesi

ömr-ü aşk

Gelgeç zamanlardan onarımı imkansız hatalar ediniyor insan. Farkındalığı zayıflıyor giderek. Ve zaman misline nefes alışverişleri, söylenişleri, kavgaları sonra bir de hiç bitmeyen aşkları; ışık hızına oranla yavaş yavaş bitiriyor ömrünü.

Her sevda sonrası sevmek zorlaşsa da başka bir sureti, zoru daha bir arzular insan. Duyumsadığı ne varsa o güne kadar bir kenara bırakır ve öylece uğruna bir çift gözün inşa eder bir önceki dünya savaşından kalıntılarıyla hayatını. Sonra bir savaş daha. Sonra kaçmalar, saklanmalar…

Ben bir insanın sevgisini gözlerinden anlarım. Sekiz yaşında bir mültecinin umutları vardır onda. Geçmiş yılgınlığını hissettirmek istemez kimseye. Hep iyilere hep umutlara çevrilidir de pusulası, o bir türlü bulamaz gideceği sığınacağı, seveceği yeri. Sonra bir de alışamaz öyle her yere. Dener çabalar. Sevmek ister. Sevgi eker kurur tohumları. Etrafında üzerine onun binlerce fidan varken yeşeremez ne kadar çabalasa da kendi fidanı. Sonra düşünür ve üzerine eğilmiş yaşlı bir tohumun dallarına asar kendini. Ağaç soğur ağaç kurur. Ağaç nefret eder sevgiden. Zaman geçer insan çürür. Yeni insanlara gölge olur tohum. Bir kendi gölgesini bulamaz hayatta.

Ne insanlara gölge oldum, ne insanlar asıldı acaba ağacımda? Düşünüyorum da, keşke hep fidan kalabilseydim. Hani lise yıllarında yaşımıza ağır gelen aşk oyunları keşke hiç bitmeseydi. En fazla Ayşe Ahmet’le çıkmıştı kıskançlıklar vardı biraz. Biraz daha güzel ve daha yakışıklı biriyle birlikte olabilme umudu. Ayrılırdı Ayşe Ahmet’ten ve sen Ayşe’yi severdin. Oda seni belki sonra oda unuturdu, sende. O zamanlar daha başındaydık işin. Kim kimi neden sever. Bir göz uğruna ne değerlerinden vazgeçer insan bilmiyorduk. Zaman geçti aradan. Birçok Ayşeler tanıdık. Ve şimdi, sonuna yakın ömrün. Kimi tanısak Ahmet’ten dayak yemiş, Ayşe tarafından aldatılmış. Bin bir hikaye ömürlerinde. Hepsi dünya savaşlarının bilmem kaçıncısında, bilmem hangi köyde sığınmış en son, bilmem kaçıncı tohumun gölgesine asmış bedenini. Acaba gerçekten biri var mı savaş görmemiş? Biri var mı acaba ömrü boyunca intihara meyletmemiş?

Bekliyorum olduğum yerde kıpırdaman. Gördüğüm her sanrıyı gerçek sanıyorum.. Ömründe acı yok, Ömrümü kanatmaz diyorum. Fakat yosun tutmuş gözlerim ağlamaktan, ve giderek kuruyan bedenim. Nicedir incinmeden bir çift göze, yumuşak bir bedene değmedim. Hep Ormancının gölge umudum. Sevecek sandım. Meyve bıçağıyla dallarımda buldum.

Şimdi budanmış dallarım, kör bir berberin ilkokul talebesini katli gibi. Güneş alnında öylece duruyorum. Kimde varsa umut gelsin. Kim geldiyse kalsın. Her geçen gün fark etmeden kuruyorum. Hem kim bilir belki bende mutluluğu hakediyorum?


uur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder