15 Şubat 2010 Pazartesi

“La Dolce Vita”


İtalyan sinemasının baş yapıtlarından “La Dolce Vita” (Tatlı Hayat), bu yıl 50 yaşında. Bugüne kadar 13 milyon İtalyan tarafından izlendiği tahmin ediliyor. Dünyada ise kaç kişinin izlediği bilinmiyor. 2003’te temizlenerek dijitale aktarılan kült filmin 50. yaşı, İtalya’da coşkuyla kutlanıyor.


Peki usta yönetmen Federico Fellini’ye ilham kaynağı olan; çılgınlık, savurganlık, şehvet, dedikodu ve eğlencede sınır tanımayan Roma jet sosyetesinin mimarı kimdi, Tatlı Hayat’ın ateşini kim yaktı biliyor musunuz?

1950’lerin sonunda, 2. Dünya Savaşı yaralarını Marshall yardımı ile sarmaya çalışan İtalya... Kendi ülkelerinde eğlenmenin tadına varamayan asiller, milyarderler, sürgündeki krallar, başkent Roma’nın 375 metre uzunluğundaki ünlü “Via Veneto” sokağındaki lüks otelleri, gece kulüplerini ve kafeleri sabaha dek mesken tutardı. Sürgündeki 135 kiloluk Mısır Kralı Faruk, yanında çocuk denecek yaşta kızlarla bu gecelerin en renkli simasıydı.

Saydığımız kişiler, özel düzenlenen partilerde boy göstererek, o devrin biraz da Vatikan’ın etkisiyle kabul edemediği tüm çılgınlıkları yapar, kurtlarını dökerdi. İran havyarı, İsviçre tereyağı, Fransız şampanyası zevkli masaların değişmez mönüsüydü. Bu hızlı hayatı görüntülemek isteyen İtalyan şipşakçılar, “Leika” marka kutu fotoğraf makineleriyle restoranların, kulüplerin, otellerin önünde nöbet tutarlar, sarhoş kurbanlarının suratına flaşı patlatarak kaçarlar, sonra sokak aralarında kovalamacalar başlardı. Tabana kuvvet füze gibi kaçan ve yakalanma riski en az olanı da tüy sıklet fotoğrafçı Tazio Secchiaroli idi. Tazio, Fellini’nin Tatlı Hayat filmindeki “Paparazzo” karakteriydi, yani “Füzebaba”.
5 Kasım 1958’e dönersek; o gece uyanık Tazio bir duyum aldı. Ünlü “Rugantino” lokalinde Amerikalı milyarder Vanderbilt Hanedanı’ndan Peter Howard, Kontes Olbina de Robilant onuruna bir parti veriyordu. Partiye Roma sosyetesinin ekabir takımı katılıyordu.
Tazio boynunda makinesi, soluğu “Rugantino”da aldı. Kimse şipşakçıyı kovmadı. Hatta kendisine şampanya bile ikram edildi. Millet kendi havasındaydı. Orkestra rumbalar, sambalar, mambolar çalıyor, içki su gibi tüketiliyordu. Ev sahibi Peter Howard, gece yarısından sonra Kral Faruk’un mutlaka uğrayacağını öğrendi. Ona bir sürpriz yapması gerekiyordu. Hemen “Rugantino”nun sahibine koştu. “Aman Romolo bana hemen bir dansöz bul, kralın karşısında göbek atsın, eğlendirsin, kıvırtsın” emrini verdi. “Ücreti ne ise üç katını veririm” diye de ekledi. Bir saat sonra dansöz bulunmuştu ama Kral Faruk “Cafe de Paris”de sızdığı için partiyi kaçırmıştı.

GİZEMLİ DANSÖZ LA TURCA

Dansöze “La Turca” (Türk) diyorlardı. Ermeni asıllı bir Türk’tü. Yanında kostümünü getirmemişti. Parti alabildiğine havalanmıştı. “Böyle, olduğun gibi dans et” dediler. Oryantal müzik başladı. “La Turca” gizemli, tahrik edici bel bükmelere, kalça sallamalara, kıvırmalara, göbek atmalara başladı. İşte ne olduysa o anda oldu. Peter Howard “Üzerindekileri çıkart” komutu verdi. Ayşe Nana adlı dansöz, yavaş yavaş bej giysisini çıkarttı, iç çamaşırları ile kaldı. Gözü dönmüş, kafası dumanlı erkekler ceketlerini çıkartarak yere sererken kadınlar üç beş adım geri çekildiler. Peter Howard adeta emir verircesine “Sutyenini de at!” diye bağırdı. “La Turca” etrafındaki kadınları işaret etti. Utandığını dile getirdi ama ısrarlara dayanamadı ve büyük skandallara yol açacak, sansürlere uğrayacak, Katolik dünyasını öfkelendirecek, belki yaşamını olumsuz olarak değiştirecek, kimine de ilham verecek ve de “La Dolce Vita”yı başlatacak hareketi yaparak kopçayı açıverdi.
İşte o an usta şipşakçı Tazio, gerilerden koparak sahneye atladı ve flaşı arka arkaya patlattı. “Tatlı Hayat”ın simgelendiği anı ölümsüzleştiriyordu. Kendisinden başka fotoğrafçı yoktu lokalde. Ama sekizinci flaş patlamayınca başından kaynar sular döküldü. Makara bitmişti. Çaktırmadan “Rugantino”yu terk etti.
Motosikletine atladığı gibi gazetelerin, dergilerin gece nöbetçilerine çullandı. Elinde inanılmaz skandal fotoğraflar vardı. Ertesi gün “L’Espresso” dergisinin yazı işleri müdürü, Ayşe Nana’nın çıplak fotoğraflarını görünce tırnaklarını yemeye başladı. Bu harika kareler asla yayınlanamazdı. Bböyle açık saçık fotoğraflara Vatikan tahammül edemezdi.

MEMELERİN UCU BANTLANDI

Sonunda “La Turca”nın göğüslerinin ucu bantlandı ve resimler basıldı. Tazio’nun skandal fotoğrafları ile bir çığır açıldı. O güne kadar filmleri pek tutmayan Federico Fellini, “Paparazzo” karakterinden yola çıkarak ölümsüz “La Dolce Vita” eserini yarattı. Paparazzo’nun yanına bir de gazeteci monte etmek gerekiyordu. Hani gece ağzında sigara, lokal lokal dolaşıp atlatma haber peşinde koşan türden. Fellini, o dönem yıldızı parlayan “Latin Lover” lakaplı Marcello Mastroianni’yi seçti. Bir de yabancı bir kadın olmalıydı. Marcello’ya, yani yakışıklı İtalyan’a aşık olacak ve senaryoyu sürükleyecek. Tesadüfen o partide, Ayşe Nana’yı soğuk ve lacivert gözleri fal taşı gibi açılmış izleyen Anita Ekberg de vardı. Cinecitta Stüdyoları’nda şansını kovalayan İsveçli genç bir oyuncuydu. Fellini onu da kadroya aldı.
Çekimler başladığında Fellini’nin elinde somut bir senaryo yoktu. Gün be gün ortama, Via Veneto Sokağı’nda yaşananlara göre takılıyor, bunu sette uyguluyordu. Bir gün “Cafe de Paris”de tembel tembel oturup ilham avına çıkmışken, dahiyane bir sahne geldi gözünün önüne. Anita Ekberg’i, tarihi Aşk Çeşmesi’ne sokacaktı. Hemen ekibini topladı. Çekim o gece yapılacaktı. Gerekli izinler alındı. Yalnız kış ayıydı, Anita Ekberg tutturdu “Ben bu soğukta girmem çeşmeye” diye.

TANIKLAR ANLATIYOR

Ekberg, 2003 yılında yaptığımız röportajda o sahnenin çekimini şöyle anlatacaktı: “Zaten hazır senaryo ile çalışmadığımızdan stres içindeydik. Bana koştu ‘Bella Svedese (Güzel İsveçli), haydi hemen gidiyoruz. Aşk Çeşmesi’ne gireceksin’ dedi. Ben ‘Aklınızı mı kaçırdınız’ diye itiraz ettim. Fellini bu! Allem etti kallem etti beni tavladı. Gece saat üçte onlarca sıcak çay, kahve içtikten sonra prova bile yapmadan üzerimdeki kürkü çıkartıp savurduktan sonra beni adeta Aşk Çeşmesi’ne itti. O sahne saman alevi gibi parladı ve beni şöhrete ulaştırdı, ne yazık ki gerisi gelmedi. Vatikan filmi ve beni aforoz edince bir daha başrol pek bulamadım.”

ÜNLÜLER GALAYA AKIN ETTİ

Filmin ilk galası 5 Şubat 1960’ta Milano’da yapıldı. İkinci gala 13 Şubat 1960’ta Roma’daydı. La Dolce Vita’yı yerinde yaşamak, macerasını tatmak için Humphrey Bogart, Lauren Bacall, Ava Gardner, Cary Grant, Kim Novak, Shelley Winters, Kirk Douglas, Robert Taylor, Erol Flynn, Marlyn Monroe, Charlton Heston, Gary Cooper soluğu Roma’da aldılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder